Yetenek Israrla Kazanılabilir mi?

Yetenek Israrla Kazanılabilir mi?

YAZAN: ŞİRİN ÖTEN

“Yapmakta ısrar ettiğimiz şey giderek kolaylaşır, işin doğası değiştiğinden değil, bizim yapma yeteneğimiz geliştiğinden.”

Ralph Waldo Emerson

Amerikalı yazar, aynı zamanda filozof olan Emerson yaşadığı dönem boyunca çağdaş bir peygamber gibi davrandı ve insanlar tarafından da böyle algılandı. Emerson eserlerinde özgüvenden, özkültürden ve bireysel ifadeden sıkça söz eder. “İnsanın Görkemi” adıyla derlenen denemelerinin toplandığı kitapta "Her insan, evrensel aklın vücut bulmuş bir başka halidir. Bütün nitelikleri insanın içinde mevcuttur." der.

Referansımızı çok önemli filozofları etkisi altına alan Emerson’dan alarak varmaya çalıştığımız yer felsefeden ziyade modern insanın yetenek algısı ve sanat. Hemen hepimiz çevremizde “Ben gerçekten yeteneksizim” ya da “Hiç el becerim yok.” Diyen birilerini duymuş, bir çoğumuz zaman zaman bu cümleleri kullanmıştır. Yeniden Emerson’nun referansına dönecek olursak insanın daha önce hiç denemediği bir işi yapmakta zorlandığı için, kendini yeteneksiz ilan etmesi sizce de biraz acımasız değil mi? Özellikle el becerisi gerektirdiği düşünülen iş güzel sanatlar alanındansa bir başka duvara daha çarpmamak neredeyse imkansız. “Herkes sanatçı olamaz!” ya da “Benden sanatçı olmaz!”

Peki ama nedir zihnimizde bu denli kesin yargıların oluşmasına sebep olan kodlama? Aslında bu kod insanlık tarihi açısından çok da ciddiye alınmayacak, epi topu 200 yıllık bir mesele. Yani zanaatkarı, meslek erbabı sayıp, sanatçıyı ulvi yetenekleri olan, seçilmiş kişiler haline getiren mesele, 18. Yüzyılda gelişen modernizm. Bundan önce bir ressam, nasıl ressamsa, bir ayakkabı ustası da, ayakkabı ustasıydı ve bir taş ustası aynı zamanda bir heykeltraştı da. Bir ressam için boya masrafı ve metrekare hesabıyla duvar süslemek gurur meselesi haline getirilecek bir sorun değil, bilakis ressamlığın ta kendisiydi. Ancak Fransız devriminden sonra özgürleşen ve palazlanan orta sınıf, kendi koymuş olduğu beğeni kriterleriyle sanat ve zanaatı birbirinden ayırdı. Kendi kendine yeten, özerk bir sanatçı yaratmak, o zamanlar orta sınıf için bir kendini var etme biçimiydi. Ancak daha sonra bu beğeni kodları ve sanatçı tanımı öylesine kalıplaştı ki, bugünden bakıp Leonardo da Vinci’nin kendini ulvi yeteneklerle donatılmış bir sanatçı olarak tanımlamadığını düşünmek bile insana garip gelebiliyor.

Yakın tarihte revize edilmiş ve günümüzde bir parça anlamından sapmış olan sanat, sanatçı, yetenek, ilham, yaratıcılık gibi kavramları bugün temize çekebilmek, başka bir bakış açısıyla yeniden tanımlayabilmek için Emerson’a geri dönelim. Yapmakta ısrar ettiğimiz şey giderek kolaylaşıyor ve işin doğası değişmiyorsa, yetenek kavramına, bir işi yapmakta ne kadar ısrar ettiğimiz üzerinden yeniden bakabilir miyiz? Yapıp zorlandığımız için kendimizi yeteneksiz olduğumuza inandırdığımız her iş, bu bakışıyla yeniden şans vermeye değmez mi? Resim yapmakta hiç ısrar etmemişken, kolayca resim yapmayı ummak sihirli değneklere inanmakla eş değer değil mi?

Bir diğer mesele de sanat alanında üretimde bulunma haddini kendimizde görmemek! Peki, ama yaptığımız resimlerin milyon dolarlara satılmasını ummadığımız sürece sanat dallarıyla kendimizi ifade etmeyi bize kendimizden başka kim yasaklayabilir? Emerson’un sıkça üzerinde durduğu bireysel ifade, insan için önemli bir ihtiyaçken, bunu belli biçimlerde yapamayacağımızı, bu hakkın sadece ulvi özelliklerle donatılmış sanatçılara ait olduğunu söyleyen kural hangi kitapta yazılı? Paris’te bir sanat galerisinde sergi açmak için ürettiğimiz sanat eserlerinin, insanları etkileme gücüne sahip olması gerektiğini düşünebiliriz. Bir sanatsal denememiz çevremizdekileri etkilemediyse kendimizi yeteneksiz ilan etmek kendimize yaptığımız en büyük haksızlık olacaktır. Bugün hayran olduğumuz yüzlerce yıl önce yaşamış, onlarca sanatçı var. Hepsinin ortak özelliği ise hayran olduğumuz eserlerine ayırdıkları mesai ve bu eserleri üretmeden önceki eskizlerin, taslakların çokluğu.

Emerson’un dediği gibi evrensel aklın bütün nitelikleri insanın içinde mevcut ise, her insan yapmak istediği her şey için yeteneklerini geliştirebilecek niteliklere de sahiptir. Bu aynı zamanda her insan biraz sanatçıdır anlamına da, rahatlıkla gelebilir. Belki de bunun için bir bahane bulmak ve ısrarcı olmak işleri kolaylaştırmaya yeter. Nasıl ki yemek yapmak için kimse aşçı olmak zorunda değilse, sanat üretiminde bulunmak için de hiç birimiz kendimizi sanatçı olarak tanımlamak zorunda da değiliz. Fırçalarla, boyalarla, kille, kalem ve kağıtla hemhal olmak herkesin hakkıdır. Ürettikleriniz ilk andan itibaren size ait ve biricik olacaktır. Çünkü her insan biriciktir. Henüz bir sanat polisi yahut neyin sanat olup, neyin olmadığına karar verecek bir sanat mahkemesi olmadığına göre, eğer gerçekten istiyorsanız sanat üretiminde bulunmak için kendinize bir bahane bularak işe koyulmaya başlayabilirsiniz.

Back to blog

Leave a comment

Please note, comments need to be approved before they are published.