Jean Honoré Fragonard’ın Sembolizmi: “The Swing”

Jean Honoré Fragonard’ın Sembolizmi: “The Swing”

YAZAN: DİLEM CENGİZ

Jean Honoré Fragonard, Grasse’de zanaatkarlık ve tüccarlıkla uğraşan bir ailede doğdu. Babası bir eldiven üreticisiydi. Ailesi, Fragonard altı yaşındayken, 1738 yılında Paris’e taşındı. Gençliğinde bir noterin yanında çalışmaya başladı. Ancak burada başarısız olmasının ardından sanat çalışmalarına yöneldi. Ve Rokoko sanatının sembol isimlerinden, hatta liderlerinden biri haline geldi.

Eskizler hariç 550’nin üzerinde resim çalışması olduğu söylenen Fragonard’ın çalışmaları, çağdaşları tarafından daha rahat anlaşılabilecek erotik sembolizmi yüceltir. Gerginliği arttırmak için sahnelerinde küçük detaylar kullanır. İzleyiciyi erkekler ve kadınlar, insanlık ve doğa arasındaki ilişki ile zaman kavramını düşünmeye teşvik eder.

Yemyeşil bir fonda, fantastik bir zemini olan bahçede salıncakta sallanan bir kadın figürünün olduğu “The Swing” tablosu Rokoko sanat hareketinin simgelerinden biridir. “The Swing” tablosu ilk bakışta bir aşk sahnesi olarak görülse de Jean Honoré Fragonard, kullandığı katmanlı sembolizmle çökmekte olan dünyaya yeni bir bakış açısı sağlar.

Barok sanatının savurganlığının ve gücünün ardından Rokoko hareketi gelir. Diğer Avrupa ülkelerine yayılmadan önce ilk olarak 18. yüzyılda Fransa’da görülür. Rokoko terimi rokail kelimesinden türetilir. Rokail, Rönesans döneminde mağaraları ve çeşmeleri süslemek için deniz kabukları, çakıl taşları vs. kullanılan bir dekorasyon türüdür. 1730’lu yıllar boyunca rokail tarzı dekorasyon süs eşyaları ve iç tasarımlara ilham verir. Bu dekoratif tarz, pastel renkler, akıcı formlar ve kaprisli anlatılar biçiminde resim sanatına aktarılır. Hem estetik hem konu bazında “The Swing” tablosu bu yeni Rokoko sanatının bir eseridir.

“The Swing”in hikayesi, Baron Louis Guillaume Baillet de Saint-Julien’in metresinin bir portresini isteme talebiyle başlar. Zamanın ressamları bu istekten uzak dururken, Fragonard projeyi severek üstlenir. Şehvetli sahneleri betimlemek sanatçı olarak övgüyle bahsettiği uzmanlık alanıydı. Ancak baronun ilk isteğinde metresinin bir piskopos tarafından sallanması vardı. Fragonard bu detayı atlar ve başka bir karakterle değiştirir.

Fragonard’ın resmi eşsiz bir kaçış ve esaretle dolup taşar. Kabarık, balerin pembesi bir elbise giymiş kadın, kırmızı yastıklı bir salıncakta sallanır. Pembe terliği, Roma’nın sevgi ve arzu tanrısı Cupid’i andıran kanatlı bir mermer heykele doğru ayağından düşerken eteğinin açılmasından ve salıncağın altında oturan adamın ona bakmasından rahatsız olmaz. Aynı zamanda salıncak, bir erkeğin daha çalılar arasında olduğunu fark etmeyen başka bir erkek tarafından itilir. Yapıldığı dönemde salıncak, geleneksel aldatma sembolü olarak kabul edilir.

Bugün Londra’da Wallace Koleksiyonu’nda saklanan resim, havailik ve romantik hevesleri nedeniyle yüksek beğeni görmeye devam ediyor. Hatta zaman zaman popüler kültür ve modada referans gösteriliyor. Bu durumun en bilinen örneklerinden biri, moda tasarımcısı Manola Blahnik’in, Sofia Coppola’nın Marie Antoinette filmi için tasarladığı tablodaki renkler ve Rokoko tarzıyla tasarlanan ayakkabılar.

Back to blog

Leave a comment

Please note, comments need to be approved before they are published.