YAZAN: DİLEM CENGİZ
Fransa’da keşfedilen ilk mağara resimlerinden beri, insanların yaşam aktivitelerini, gündelik pratiklerini ve dini geleneklerini betimleyen duvar resimleri kültürel ve sanatsal gelişmeyi takip etmek için büyük önem taşır. Çünkü bu resimler farklı dönemler ve farklı coğrafyalardaki kültürel çeşitliliği de yansıtır. Duvar resimleri mağaralardan çıkarak, zaman içerisinde gelişerek sarayların, tapınakların, mezarların, kütüphaneler gibi kamuya açık binaların iç ve dış yüzeylerinde de görülmeye başlanır.
Sıklıkla “graffiti” kavramıyla karıştırılan “Mural” Latince kökenli “murus” kelimesinden gelir ve “duvar” anlamındadır. Graffiti, legal olarak genellikle sprey boyalarla icra edilirken, Mural akrilik, yağlı boya kullanılarak belirli bir alana belirli bir sürede yapılan resimleri ifade eder. Muralı doğrudan duvara, tavana ya da kalıcı bir yüzeye uygulanmış herhangi bir sanat eseri olarak da tanımlayabiliriz. Hatta dış cephelerin güneş ışınlarına ve yağmura maruz kalmasıyla hızlı deforme olması sebebiyle zaman zaman dijital baskı olarak da karşımıza çıkar.
Muralizm Leonardo Da Vinci ve Michelangelo gibi büyük ustaları da kapsayan birçok büyük sanatçının favori tekniklerinden biri olmuştur. Özellikle Meksika Devrimi’nden sonra “Büyük Üç” olarak anılan Diago Rivera, José Clemente ve David Siqueiros sembol haline gelir ve halkın görüşünü iletmek, sosyal mesajlar vermek amacıyla güçlü bir görsel iletişim aracı olarak yeni bir boyut kazanır.
Diego Rivera’nın yaptığı bu duvar resmi 1931 senesinde William Gerstle tarafından yaptırılır. Rivera çalışmayı bir ay içerisinde tamamlar. Bu büyük mural, sanat eserleri ve emek arasındaki ilişkiyi gösterir. Tasarımcı, işçi, ressam, mimar gibi üretim sürecinde yer alan kişileri içerir. Kendi döneminde siyasi göndermeleri sebebiyle oldukça eleştiri alan bu eser, zaman içerisinde şehirdeki en ünlü eserlerden biri haline gelir.
Rivera ve dönemindeki ressamların öncülük ettiği bu katmanlı anlatıyla 1970’lerden bu yana birçok ülkede sosyal sorunları dile getirmek niyetiyle yapılmış yaklaşık 2.000 duvar resmi bulunur. 1961’de inşa edilen ve 1989’da yıkılan Berlin Duvarı da birçok farklı sanatçının birçok farklı eserini yıllarca taşır.
Dünyanın en uzun muralı olarak kabul edilen ve Alfredo Segatori’nin tek başına yaptığı resim, 2000 metrekareden fazla alana yayılıyor ve üç bitişik binayı kapsar. Buenos Aires mural çalışmalarıyla ünlü bir kent. Hatta “mural kenti” diye bilinir. Çünkü bir duvar üzerinde çalışmak isteyen sanatçının, evin sahiplerinden izin alması genellikle yeterli oluyor. Segatori’nin bu çalışması ise devlet desteğiyle gerçekleştirilmiş bir sosyal sorumluluk projesi. Resimde Arjantinli ressam Benito Quinquelo Marin bulunur. Geri kalanında ise Martin’in çoğu resminde var olan Buenos Aires limanı çevresinde yaşayan insanların, işçilerin günlük hayatı.
İç mekan ve dış mekan resimleri oldukça meşhur Avustralyalı Fintan Magee de mural çalışmaları için sıklıkla Buenos Aires’e uğrayan sanatçılardan. Yaklaşık iki buçuk günde tamamladığı bu resmi, bir zamanlar aynı binada kalan evsizlerin oradan gönderilmesine dikkat çekmek için yapmış.
Ülkemizde ise 2012 senesinden beri her yıl Mural Festivali düzenleniyor. Düzenlenen son festival ise arkadaşlarıyla birlikte iklim kriziyle mücadele eden Greta Thunberg’in resmiyle gündeme geldi. Greta’nın portresi Portekizli Mr. Dheo ve Pariz One tarafından bir binaya resmedildi. Festivallerde şimdiye kadar yapılmış çalışmaları Kadıköy sokaklarında görebilirsiniz.