YAZAN: ŞİRİN ÖTEN
Kutuda Sanat Var olarak, yola çıktığımız ilk günden beri “Sanat Bahanesi” yaratma çabamızı sık sık dile getiriyoruz. Bu yazımızda sizlerle, bunu neden dert edindiğimizi paylaşmak istedik.
Yaratıcılık kavramı, tıpkı sanat gibi hakkında bir çok şehir efsanesi üretilmiş bir muamma. Yaratıcılık ve ilham kelimeleri bir kancayla birbirlerine bağlanmışçasına bir arada anılan, hatta bazen birbirine denk sayılan iki kavram halini almış durumda. Sosyal bilimlerde bir kavramın tek bir tanımını koymak çok olası olmasa da, akademik anlamda kabul gören yaratıcılık tanımlarından biri şöyle;
“Daha önce kurulmamış ilişkiler arasında ilişkileri kurabilme, böylece yeni bir düşünce şeması içinde, yeni yaşantılar, deneyimler, yeni fikirler ve yeni ürünler ortaya koyabilme becerisi” (Landau)
Bu tanımdan yola çıkarak, “Nasıl?” sorusunu sorduğumuz noktada, işler biraz çetrefilli bir hal almaya başlıyor. Zaman zaman bu noktada, ilham perilerinden medet umduğumuz, spritüal bir yanılsamanın içinde bulabiliyoruz kendimizi. Yaratıcılık “bahşedilmiş özel bir yetenek” yahut “herkeste bulunmayan, üstün bir özellik” gibi algılanabiliyor. Oysa, son yıllarda bir çok araştırmacının ve akademisyenin yaptığı çalışmalar bize başka şeyler söylüyor. Artık yaratıcılığın insan doğasına ait, çalışarak geliştirilebilen bir beceri olduğunu, bilimsel verilere dayanarak iddia eden çok sayıda çalışmaya rastlamak mümkün. Yani aslında teknik olarak tüm bunlar, herkesin yaratıcılık yetisine sahip olduğu anlamına geliyor.
Peki, öyleyse neden yaratıcılık bir hint kumaşı muamelesi görür? Önce artık blog takipçilerimizin alışık olduğu üzere, kelimenin kendisine biraz yakından bakalım. Yaratıcılık kavramının Batı dillerindeki karşılığı “kreativitaet, creativity”dir. Latince “creare” kelimesinden gelir. Bu kelime, “doğurmak, yaratmak, meydana getirmek” anlamındadır. Doğurmak, yaratmak gibi beceriler, insanlar için Tanrılara özgü, ilahi becerilerdir. Tarih boyunca özellikle Batı’nın sınıf ayrımına dayalı toplum yapısında, Tanrısal tüm yetiler soylulara atfedilmiştir. Özellikle 18. Yüzyılın başlarında sanatın ve sanatçının da soylu sınıfına dahil olması ve yakın zamana kadar yaratıcılık kavramının, sanat ile özdeş bir kavram olarak görülmesi, yaratıcı insanların diğer insanlardan daha özel olduğu yanılgısını doğurdu. Son yıllarda yaratıcılığın, bilim, teknik, psikoloji gibi bir çok alanda önem kazanması, bu kavrama karşı daha nesnel bir bakış açısı oluşmasının da önünü açtı. Artık farklı disiplinler içinde farklı tanımlar kabul görse de yaratıcılığın insanların sahip olduğu becerilerden biri olduğu ve belirli koşullara bağlı olarak yetkinliğinin değişebildiği konusunda bir uzlaşma sağlanmış durumda. Psikoloji alanında yapılan bilimsel deneyler, yaratıcılığın, her insan için günlük hayatta karar verirken, yorum yaparken her an kullandığı bir kaynak olduğunu ortaya koydu.
Yaratıcılık araştırmaları esnasında karşılaşılan bazı çarpıcı detaylar da var. Örneğin, özellikle sanat alanında yapılan çalışmalarda, sanat üretiminde bulunmayı çok istediği halde, bununla ilgili bir girişimde bulunmamış insanların en sık öne sürdüğü ilk bahane “yetenekli değilim” ikinci bahane ise “ben o kadar yaratıcı değilim” şeklinde karşımıza çıkıyor. Yani insanlar hayatı boyunca denemedikleri bir konuda yetenekli olmadıklarına ve aslında bilimsel olarak her insanda var olduğu kanıtlanmış bir beceri olan, yaratıcılık becerisinin kendilerinde olmadığına inanıyorlar. Yetenek kavramı, psikoloji alanının en karmaşık ve üzerinde yaratıcılık kavramı kadar dahi uzlaşma sağlanamamış fenomen kavramlarından biri. Dolayısıyla yine tek bir doğrusu olmayan, herkesin “bence” diyerek tanımlayabileceği bu kavrama dair çok benimsediğimiz bir sözle, bizce olanı tarif etmeye çalışalım.
“Yetenek insanın haftada kaç saat çalışacağını belirler.”
Yani “yetenekli” birinin haftada üç saat çalışarak yapabildiğini, “yeteneksiz” birinin yapması için, günde üç saat çalışması gerekebilir ama bu aynı işi yapamayacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla hayatında “yetenekli” birinin ayırdığının yarısı kadar bile resime zaman ayırmamış birini ele alalım örneğin. Eline kağıt kalem alır almaz “şahaneler” yaratamadı diye “resme yeteneksiz” olduğuna inanması, hiç bir şey değilse haksızlık değil midir? Zor öğrendiğimiz şeyleri yapmakta ısrar ettiğimizde, giderek kolaylaşmadığını söyleyebilir miyiz?
Yaratıcılık kavramına geri dönerek, ortaya bir soru daha atalım;
Yaratıcılık, daha önce kurulmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurabilme becerisi ise, bize arasında ilişki kuracak en azından iki veya daha fazla nokta gerekiyor. Bomboş, beyaz bir kağıda bakarak daha önce kurulmamış ilişkiler kurmak mümkün mü?
Aslında yaratıcılık, tüm koşullardan bağımsız nereden ve ne zaman geleceği belli olmayan, ilham perilerinin etkisiyle şahlanan bir beceri değil, belli sınırlar belirlendiğinde gün yüzüne çıkan potansiyel bir güçtür. Kaynaklar kısıtlı olduğunda yahut çözülmesi zor bir problemle karşılaştığımızda, yarattığımız şaşırtıcı çözümler, bu potansiyel gücün günlük hayatımıza yansımasıdır. Sanat üretiminde ise, malzemelerle ve tekniklerle sınırlar çizmek, o sınırların içinde denemeler yapıp, yeni şeyler keşfetmek yaratıcılığınızı kışkırtmanın en güzel yollarından biridir.
Kutuda Sanat Var olarak, hazırladığımız kutuların içine hiçbir yerde ulaşamayacağınız hiçbir şey koymuyoruz. Sadece malzeme ve tekniklerle, yaratıcılığınızı harekete geçirecek sınırlar çizmeye çalışıyoruz. Yetenekli olup olmadığınıza, gönlünüzce boyalara bulaşmak için yeteneğe ihtiyacınız olup, olmadığına, deneyerek karar verebileceğiniz bir alan yaratmaya çalışıyoruz. Çok istediğiniz halde sanata bulaşmak konusunda harekete geçmeme bahanelerinizi alıp, yerine size sanat bahaneleri vermeye çalışıyoruz. Çünkü böylece dünyanın daha renkli, daha eğlenceli ve anlamlı bir yer olacağına inanıyoruz. Rutin ve gündelik işlerimiz arasında sanata yer açmanın, ellerimizle güzellikler yaratabileceğimizi bize hatırlatacağına ve bunun herkese iyi geleceğine inanıyoruz. Kutularımız içinde yer alan aynı malzeme ve tekniklerle birbirinden çok farklı, kurulmamış ilişkiler kurmanıza ve onları #icimdesanatvar diyerek, bizimle paylaşmanıza bayılıyoruz…