YAZAN: DİLEM CENGİZ
Dünyada ün yapmış ve çeşitli müzelerde korunan 13 tablonun karakterlerinin size saldırmaya çalıştığını hayal edebilir misiniz? Sanatçı Milorad Krstic hayal gücünün sınırlarını zorluyor ve bu korkutucu düşünce, kara mizahla birleşip ortaya fantastik ve büyüleyici bir animasyon çıkmasını sağlıyor: “Ruben Brandt, Koleksiyoner” Milorad Krstic izleyiciyi film boyunca süren, çılgın denebilecek bir beyin fırtınasına sürüklüyor.
Psikoterapist Ruben Brandt açıklayamadığı ve kontrol edemediği kabuslarında, tablolardaki karakterlerin kendisine saldırdığını görüyor. Ruben’e göre bu durumu son vermenin tek yolu karakterlerin bulunduğu 13 tabloya sahip olmaktan, dolayısıyla onları çalmaktan geçiyor. Ve macera başlıyor. Tablolar Louvre, Tate, Şikago Sanat Enstitüsü, Hermitage, MoMa gibi güvenliği yüksek müzelerde muhafaza ediliyor ve böyle büyük çapta bir hırsızlık girişimi Ruben gibi zayıf biri için zor. Ruben buna da bir çözüm buluyor. Tedavi ettiği kanun kaçaklarından dördünü planına dahil ediyor. Böylece Ruben’in hastalarından bir kleptomanyak, bir ünlü koruması, bir bilgisayar dâhisi ve bir banka soyguncusundan oluşan dörtlü bir araya geliyor. Bu soygunlar doğal olarak dünyada büyük yankı uyandırıyor ve ortada tek bir hırsız olduğuna inanılıyor. Ona da “Koleksiyoner” ismini takılıyorlar. Bu noktadan sonra ise işler iyice karışıyor.
İlk rüya sahnesinde Diego Velâzquez’in Infanta Margarita’sı, trende yolculuk yapan Ruben’e yardım etmesi için bağırıyor ve dişlerini Ruben’in kolunu koparmak için kullanıyor. Bu ilginç sahne, tablonun tarihsel sürecini bildiğimizde daha da ilginç bir hale geliyor. Bu tablo, Roma İmparatorluğu’nun varisi olan I. Leopold’a genç nişanlısının nasıl göründüğünü göstermek için yapılmış. Düğün 1666 yılında, Barok kültürünün mükemmel tasvirleriyle; havai fişekler, opera gösterimleri ve top ateşleri eşliğinde, Viyana Mahkemesi’nde gerçekleşmiş. Teresa ise, düğünden altı sene sonra, altıncı çocuğunu doğururken henüz 21 yaşında hayatını kaybetmiş. Velâzquez bu tabloda çocuğun naif güzelliği ile mahkeme portreleri için zorunlu olan kurallar arasında bir denge kurmuştur. Tablonun teknik kusursuzluğu, Teresa’nın yaşam hikayesini gölgede bırakmış; Teresa, Krstic’in filminde intikam almaya ya da yardım istemeye gelmiş diyebilir miyiz?
Andy Warhol’un Double Elvis’i Ruben’i vurmaya çalışırken, Boticelli’nin Venüs’ü bir anda denizin içine çekiyor ve Ruben boğulmaktan zorlukla kurtuluyor. Edward Hopper’ın Nighthawks tablosundaki figürlerden bir tanesi ise boynundan bıçaklamayı deniyor.
2019 Şubat’ında gösterime giren animasyonun dikkat çekici bir diğer yanı da Sloven doğumlu Milorad Krstic’in film kariyerine 66 yaşında başlamış olması. Ayrıca film, içeriği kadar kullandığı yeni animasyon teknikleriyle de sinemaya yeni bir şeyler katıyor. Sanat, psikoloji, tarih, bilinçaltı gibi kavramlar tabloların izleğinde filmin geneline yayılıyor. Belki de Krstic filmde araştırdığı şeyi, ana karakteri Ruben’e söyletiyor diyebiliriz: “Sanat, zihindeki belaların anahtarıdır.” Ruben’le beraber tabloların peşine düşerseniz, keşfettiklerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın! İyi seyirler.