Realizmden Hiperrealizme

Realizmden Hiperrealizme

YAZAN: DİLEM CENGİZ

Hiperrealizmin evrimi, bütün sanat akımlarında olduğu gibi, kendisinden önceki akımlarla ilişkilidir. Kendine özgü bir tarzı olmakla birlikte, kökleri, birçok sanatsal özelliği paylaştığı realizm ve foto-realizme dayanır.

Hiperrealizm 70’lerin başında başlayan, nispeten yeni bir sanat hareketidir. Foto-gerçekçilerin çalışmalarına dayanan bu sanat hareketi, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte 2000’lerin başında hızla gelişir. Hiperrealizmin yükselişi aslında fotoğrafçılığın gelişimiyle bağlantılıdır. 1800’lerin sonlarında bazı realistler bu yeni icat tarafından tehdit edildiğini hissetse de 1960’lı ve 1970’li Amerikalı foto-realistler resimlerdeki ve çizimlerdeki detayları yakalayarak fotografik görüntüleri ölümsüzleştirmeye çalışır. 2000’lerin başındaki hiperrealistler ise yüksek çözünürlükteki fotoğrafları, sahte gerçeklere şaşırmaya devam eden sanatseverlere karşı, bir atlama noktası olarak kullanır.

Realizm

Hiperrealizmin nereden nereye geldiğini anlayabilmek için önce realizme bakmak gerekir. Realizm sanat hareketi 1850’lerde Fransız Devrimi’nden sonra başlar. Dönemin ressamları baskın romantik stili, günlük yaşamın gerçekliğini tasvir eden sahneler kullanmak için reddeder. Günümüzde sıradan görülebilen o resimler, kendi zamanında devrim niteliğindedir. Çünkü ana akım sanat eserleri eski mitolojiyi, dini görüntüleri ve aristokratların gerçek benzerliklerinden ziyade yanılsamalı portrelerini tasvir ediyordu.

Gustave Courbet, Jean-François Millet ve Jean Baptiste Camille gibi realist öncüller, sıradan insanları sıradan işlerle meşgul gösteren resimler yaparlar. Millet’in en ünlü realist resimlerinden biri olan “The Gleaners”, hasattan sonra buğday tarlasında kalan tahılları toplayan üç köylü kadını tasvir eder. Tablo, sempatik bir ışık altında, işçi sınıfını temsil etmektedir. Fransız Devrimi’nin gölgesinde, bu tasvir üst sınıfı savunmasız hissettirir ve resim yapıldığı dönemde pek de iyi karşılanmaz.

1839’da Paris’te Daguerreotype’ın icadıyla daha büyük değişim kapıya dayanır. Fotoğrafçılığın doğuşu ve teknolojinin ilerlemesi sanatsal realizmi etkilemeye başlar. Bazı ressamlar bu yeni icatla rekabet etmeye zorlanırken diğerleri etkisini benimser. 

Foto-Realizm

Realist sanat hareketinin bir kolu olan foto-realizm, sanatçının fotoğrafı olabildiğince gerçekçi bir şekilde üretmeye çalıştığı bir sanat akımıdır. Bu terim öncelikle, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Amerikalı sanatçılar tarafından, soyut ekspresyonizme bir tepki olarak kabul edilir.  

İlk nesil foto-realistler, John Baeder, Ralph Goings ve Chuck Close gibi Amerikalı ressamlardır. Realistlere benzer bir şekilde, konuları genellikle manzaralar, portreler ve objelerdir. Ancak modern bir dönüşle, kırsaldan çok kentsel sahneleri içerir. O dönemde tek kadın foto-realist olan Audrey Flack, ruj ve parfüm şişeleri gibi cansız ev eşyalarını temsil ederek yaşamdan kesitleri tasvir eder. 

Hiperrealistler, foto-realistlerin aksine fotoğrafları sadece referans olarak kullanır. Orijinal görüntüde bulunmayan ayrıntılarla oluşturulan yeni ve simüle edilmiş bir gerçeklik yaratmayı hedeflerler. Ortaya çıkan ürünler, dokular, yüzeyler ve gölgelerin boyanmasıyla, üç boyutlu ve elle tutulabilecek gibi görünür.  

Bazı hiperrealist sanatçılar ise sanatlarında duygusal, kültürel ve sosyal anlamlar uyandırmaya yönelir. Heykeltıraş Ron Mueck yaşamdakinden daha büyük, hipergerçekçi insan heykelleri yapar. Genellikle çıplak veya bilinçsiz durumdaki figürlerin, hem duygusal hem de fiziksel maruz kalma durumlarına odaklanır ve bu durum izleyici üzerinde rahatsız edici bir his uyandırır. 

Back to blog

Leave a comment

Please note, comments need to be approved before they are published.