YAZAN: RABİA GÖKÇE YAZICI
1862’de Avusturya’da dünyaya gelen Gustav Klimt Avusturya için çok önemli bir sanatçıdır. 14 yaşında Uygulamalı Sanatlar Okulu’na girerek mozaik, fresko, resim gibi birçok tekniği deneyimlemiştir. Sanat aşığı Klimt Viyana’yı sanatın merkezi haline getirebilmek için birçok gruba dahil olmuştur. Bunların başında gelen Secession yani Viyana Sanatçılar Birliği; 19.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Sezesyoncuların başında yer alan Klimt ve birçok sanatçı sayesinde art Nouveau yerel bir form kazandı. Bu anlayışın mottosu “çağın sanatı yapılmalı, sanatın özgürlüğü olmalıdır.” Bu mottonun ışığında klasik ve katı kurallı akademiden uzaklaşarak sanatta yeni yöntemler denenmiştir.
Klimt’in Altın Dönemi’ne ait eserleri bu yeni yöntemlerin sonucunda resmedilmiştir. Kiss, Hope, Portrait of Adele Bloch-Bauer, Danae, The Virgin Altın Dönemi’ne ait en önemli eserleridir. Klimt’in çoğu eserinde kullandığı Art Nouveau inceliğini ve ayrıntılı süsleme tekniğini bu eserlerde görüyoruz. Klimt’i diğer sanatçılardan ayıran bir diğer önemli özelliği eserlerinde altın kullanmasıdır. Altın oymacısı babasından altını nasıl kullanacağını öğrenen ve altınla iç içe büyüyen Klimt bunu eserlerine yansıtmıştır. Aynı zamanda Klimt’i altın konusunda etkileyen bir diğer ilham İtalya’nın Ravenna şehrine yaptığı seyahattir. Revenna’da gördüğü altın mozaiklerle kaplı kiliseler Klimt’in belki de yolunu belirleyen ilham kaynağı olmuştur.
Klimt ve eserleri sanat dünyasına birçok şey kattı. Özellikle de Viyana’nın sanat dokusunu değiştiren ve geliştiren ve Klimt’in en dikkat çekici eseri olarak bilinen Portrait of Adele Bloch-Bauer yani Adele’in Portresi dikkat çekici bir hikayeye sahip.
Adele’in Portresi Viyana sosyetesi Ferdinand Bloch-Bauer’in eşi Adele Bloch-Bauer’e aittir. Sanata düşkün olan Adele dönemin en ünlü sanatçılarıyla, özellikle de usta ressam Klimt ile yakın ilişkiler kurmuş ve sanatçıları desteklemiştir.
Bu resimde Klimt, Adele’in yüzünü ve ellerini net ve gerçekçi biçimde resmetmiştir. Bileğindeki ve boynundaki mücevherlerle zenginliğini belli eden Adele’in altın kaplı işlemeler içinde varlıklı görünümünün pekiştiğini görmekteyiz. Portrelerinde modelin kimliğini, ruh halini ve mekanı ortaya çıkarmayı tercih etmeyen Klimt, bu eserinde Adele’i süslemelere hapsetmiş ve gösterişi tercih etmiştir. Kullandığı geometrik şekiller ve desenler Art Nouveau tekniklerini kullandığının en belirgin örneğidir.
İşin ilginç kısmı tam da bu noktadan sonra başlar. Avusturya’nın Mona Lisa’sı olarak bilinen bu tablo ikinci dünya savaşı sırasında Bloch-Bauer ailesinin elinden zorla alınmıştır. Tüm yahudiler gibi mal varlığına el konulan Bloch-Bauer ailesinin sanat eserlerine de el konulmuştur. Kimi sanat eserleri askerlerin evlerini süslerken kimisi de Viyana müzelerine yerleştirilmiştir. Nazi devleti tarafından Portrait of Adele Bloch-Bauer ismi değiştirilerek “Woman in Gold” yani “Altınlı Kadın” olmuştur. Bunun en büyük sebebi Nazi dönemindeki Almanya’nın Yahudilere beslediği ayrımcılıktır. Yahudi kökenli isim silinerek yahudi referansı ortadan kaldırılmış ve ardından eser Viyana Belvedere Sarayı’na taşınmıştır.
Olaydan yıllar sonra, dönemin Nazi baskısından kaçarak ABD’ye yerleşen Adele’in yeğeni Maria Altmann ailesinin mirasına sahip çıkmak adına Avusturya hükümetiyle yasal mücadeleye başlamıştır. Zorlu ve tartışmalı yasal sürecin sonunda Altmann eseri 1998’de geri kazanmış ve New York’taki Neue Galerisine rekor bir fiyatla satmıştır.
Kimine göre Avusturya’nın Mona Lisa’sını topraklarından sürüp dünyanın bir ucuna göndermek sanatçının ve eserin geçmişini zedeleyen bir davranıştı. Kimine göre ise Nazi döneminde çok sayıda Yahudi kökenli aileye yapılan zulmün yanında bu yapılması zorunlu bir özür hareketiydi. Bu eserin gerçek hak sahibine iadesi elbette geçmişteki kara günleri unutturmayacaktır fakat yine de Altmann ve mücadelesi ibret alınacak bir hikayedir.
Altınlı Kadın’ın hikayesini merak edenler için Altmann’ın mücadelesine değerli bir bakış ve izlemesi keyifli 2015 yılında Simon Curtis tarafından yönetilen ve Helen Mirren ile Ryan Reynolds’ın başrollerini paylaştığı “Woman in Gold” filmini de kesinlikle tavsiye ederiz.