YAZAN: DİLEM CENGİZ
Sanatın ne olduğu, sanat üretiminin olduğu bütün çağlarda tartışıldı; hala da tartışılıyor. Öyle ki bu tartışmaların teorik izlerini Platon’un Devlet’ine kadar takip edebiliriz. Yüzyıllardan beri süregelen sanat nedir arayışına keskin bir tanım yapabilmemiz mümkün değil. Ama sanatın bizce ne olduğuyla dahil olabiliriz.
Akademik tanımlamaları, otoriteleri, galerileri, sanat eleştirmenlerini bir kenara bırakarak sanat, içinde bir hikâye barındıran, insana dair duygulara dokunan, düşündüren, hissettiren üretimler bütünüdür diyebilir miyiz? Son günlerde internet mecrasında dolaşıma giren eski bir video bana bunları yeniden düşündürmeye başladı.
Videoyu izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Videonun çekildiği ortamı, koşulları ve çocukların yaşam alanını kadrajın bize izin verdiği kadar yorumlayabiliyoruz. Ne kadarını görmemiz isteniyorsa o kadarını görüyoruz. Kırsal bir bölgede teknik imkanları olmayan birkaç çocuğun çektiği “en kısa film” bu. Açılışında bir çocuğun rüzgârlı bir yolda motorla ilerlediğini zannediyoruz. Kamera planı açıldıkça aslında hareket olmadığını, hareketin bir mizansen çerçevesinde yaratıldığını anlıyoruz. Ve çekimi yapan çocukların bize anlatmak istedikleriyle baş başa kalıyoruz.
İzlediğimiz görüntüler Ahmet Uluçay’ın “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filmini hatırlatıyor. Çıraklık yapan iki çocuğun bir gün yönetmen olabilme hayali… Bir köyde teknik imkanları ve bilgileri olmadan, çoğu zaman gözlemleyerek, iş dönüşlerinde evlerinin ahırında projeksiyon makinesi yapmaya çabalıyorlar. Köyün delisi dışında kimseden destek göremiyorlar. Zaman zaman umutsuzluğa kapılır gibi olsalar da hayallerinin peşinden gitmeye devam ediyorlar. Umut, aşk, gelenekler, hayaller gibi birçok duygumuza dokunan naif ve bir o kadar da düşündüren film.
Videoya dönersek, çocukların bu üretimini internette viral olmuş diğer videolar gibi kenara atıyoruz. Çocuklar sanat yapmış demiyoruz. Neden? Burada kısaca bir hatırlatma yapalım. Sanat ve zanaat kavramları birbirinden ayrıldığından beri, en özet haliyle, “fayda” sağlamayan güzel ve yaratıcı “şey”lere sanat deniyor. Evinizdeki bir sandalye sadece oturmaya yarayan bir sandalye olabilir. Düz ahşaptan yapılmak yerine “adeta sanat eseri” diyebileceğimiz bir resim bile yapılmış olabilir üzerine. Ancak bir zamanlar Marcel Duchamp’ın farklı versiyonlarda yaptığı gibi o sandalyeyi ters çevirip sergilerseniz artık oturulmaz olacaktır. Böylece zanaat olan sanata göz kırpmış mıdır? Bunun yanı sıra bir sanat eserine, kullanım değeri yok diye “fayda” sağlamıyor diyebilir miyiz?
Belki de sanatın olmazsa olmazı hangi malzeme kullanarak üretildiği, ne anlattığı, ne kadar estetik ve güzel olduğu değil, üretilen eserin önce insanla temas etmesidir. Anlatmak, göstermek istediğin fikrin, senin imkanlarınla ve yaratıcılığınla nasıl anlatabileceğini keşfetme süreci ve bu süreç sonunda ortaya koyduğun eserdir. Bence esas olan hayal etmekten ve üretmekten vazgeçmemektir, sizce?