Eğlenceli Sanat Tarihi

Eğlenceli Sanat Tarihi

YAZAN: ŞİRİN ÖTEN

Sanat Tarihi deyince gözünüzün önüne kalın, tozlu, deri ciltli ciddi kitaplar geliyorsa bu yazı sizi çok şaşırtabilir. Sanatın ciddi ve tumturaklı imajını bir kenara bırakıp, sanat tarihine geçmiş eğlenceli bilgileri sizin için derledik. Hepsi belgelere dayanan bu gerçekleri okurken keyif alacağınızı düşünüyoruz.

Mona Lisa’nın Posta Kutusu

Louvre Müzesi’nde sergilenen ünlü Mona Lisa’ya her yıl yüzlerce aşk mektubu yazıldığını ve bu yüzden müze yetkililerin Mona Lisa adına özel bir posta kutusu koyduğunu biliyor musunuz? Bu posta kutusuna gelen “Aşk mesajları” oldukça masum ve sevimli ancak 1852 yılında Luc Maspero tarafından yazılan bir not var ki, tam bir muamma! Bu not, Mona Lisa’nın kişisel posta kutusunda değil, Paris Hotel’in bir odasında bulundu. İntihar eden Fransız sanatçı Luc Maspero, geride bıraktığı intihar notunda Mona Lisa için şunları yazmıştı; “Yıllardır gülüşüyle çaresiz kaldım. Ölmeyi tercih ederim.” Sanat bazen gerçekten şaşırtıcı etkiler yaratabiliyor.

Picasso Bir Acayip Adam

Picasso, hakkında çok sayıda şehir efsanesi üretilmiş ressamlardan bir tanesi ama onunla ilgili en çarpıcı ve doğrulanmış bilgilerden biri, henüz yürümeye başlamadan çizmeye başladığıyla ilgili. Ailesinin beyanına göre bebekken söylediği ilk kelime İspanyolca “Lapiz” kelimesi ve bu da kalem anlamına geliyor. Çocukluğundan itibaren hayvanlarla da özel bir iletişimi olduğu söyleniyor. Picasso çok sayıda evcil hayvanın sahibi, çok sayıda kedi ve köpeği saymazsak beslediği hayvanlar arasında keçi, maymun, baykuş ve kaplumbağa da var. Hayvan figürleri Picasso tablolarında da sık sık karşımıza çıkıyor. Picasso hakkındaki en sansasyonel bilgi ise hırsızlık suçundan tutuklanıp sonra da suçsuz olduğunun anlaşılması. Çaldığı iddia edilen şeyin ne olduğunu duyduğunuzda bu bilgi daha da ilginçleşecek çünkü Picasso 1911 Yılında Mona Lisa tablosunu çaldığı şüphesiyle tutuklandı ve sorgulandı.

Vejetaryen Ressam Leonardo da Vinci

Leonardo da Vinci hiç eğitim almamış ve tüm eserlerini doğayı gözlemleyerek üretmişti. Tam bir doğa aşığı ve hayvan hakları savunucusu olduğu söyleniyor. Üstelik hiç bir zaman hayvan eti yemediği, bugünki anlamıyla tam bir vejetaryen olduğu biliniyor. Bugün bize çok olağan görünen bu bilginin, Leonardo da Vinci’nin yaşadığı dönem açısından hayli ilginç olduğu söylenebilir. Çünkü o yıllarda günümüzdeki gibi bir duyarlılık söz konusu değildi. Leonardo da Vinci’nin hayvan hakları konusundaki hassasiyeti, kafesle satılan kuşları satın alıp, doğaya salacak kadar yüksek. Yaşadığı dönem, onun bu davranışı insanlar tarafından son derece tuhaf karşılanıyordu.

Deli Değil Dali

Delilik ve dahilik arasındaki ince sınırda dolaşan ressam dediğimizde akla gelen ilk isim elbette Salvador Dali’den başkası olamaz. Onun “Deli” olarak tanımlanmasını sağlayan çok sayıda vukuatı olduğu doğrudur. Ancak bunlardan birkaç tanesi gerçekten kimsenin anlam yükleyemediği cinsten etkinlikler. Öncellikle Dali, kendisinin ölen kardeşinin reenkarnasyonu olduğuna inanıyordu. Dali dünyaya gelmeden 9 ay önce kardeşi yaşamını yitirmişti ve Dali kendisinin, kardeşi olarak yeniden dünyaya geldiğine inanıyordu. Dali’nin bu ilginç inanışı onu insanlar için yeterince ilginç kılıyordu ancak o her zaman, çevresindekileri daha fazla şaşırtmayı bildi. Bir keresinde bir dalgıç elbisesi ve dalış tüpüyle basın toplantısı yaptı. Elbette bunu neden ve ne için yaptığını kimse bilmiyor. Başka bir gün de katıldığı bir etkinlikte kullandığı Rolls-Royce’u karnabaharlar ile doldurdu. Böyle zamanlarda Dali, yaptığı bu ilginçliklerin sebebini açıklamamayı tercih ediyordu. Bu da onun her zaman “Deli Ressam” olarak anılmasına sebep oldu. Dali gerçekten deli miydi? Yoksa bize bir şeyler mi anlatmak istiyordu? Sorusu sanat dünyasının yıllardır süren tartışmalarından biri oldu.

Vincent Van Gogh’un Doktoru

Bizim için en ironik olanı en sona bıraktık. Van Gogh’un kulağını kestiğini herkes bilir. Bu kulak kesme efsanesinin tüm detaylarına başka bir yazıda yer vereceğiz ancak bu yazımızın konusuna uygun olarak, Van Gogh’un kulağını kestikten sonra yaşanan bir olaydan bahsetmek istiyoruz. Van Gogh’un kulağının iyileşmesi uzun bir tedavi süreci gerektirmişti. Tüm bu süreçte onunla ilgilenen doktora küçük bir jest yapmak isteyen Van Gogh, doktorun portresini çizip kendisine hediye etti. Doktor tabloyu nezaketle kabul etmiş olsa da, onu hiç ama hiç beğenmemişti. Hatta o kadar görmek istemiyordu ki, evinin kümesinin tadilatında kullandı. Tablonun şimdiki değeri ise 50 milyon Dolar.

Yaşarken tek bir tablosu satılmayan, insanların, hediye ettiği tablolara dahi tahammül göstermediği Vincent Van Gogh, bugün kimsenin tereddüt etmeyeceği kadar büyük bir ressam. Zamanında onun değerinin bilinmemesi mi garip yoksa sonradan bu denli değerlenmesi mi? Bu cevabını bulamayacağımız cinsten bir soru. Ancak “sanat” kavramının ilginçliği üzerine uzun uzun düşünmemizi sağlayacak bir durum olduğu ortada. Buradan yola çıkarak birkaç soruyla yazımızı bitirmek istiyoruz:

  • Acaba bugün, henüz hiçbir otorite tarafından değerlendirilmediği için kıymetini bilmediğimiz, yaşayan ressamlar olabilir mi?
  • Bir sanat eserine değeri kim biçer? Sanat sever mi yoksa sanat eksperleri mi?

Şüphesiz tek bir cevabı olmayan bu sorularla, ulaşabildiğiniz sanat eserlerine yeniden bakmanız dileğiyle…

Back to blog

1 comment

Eğlenceli ve bilgilendirici bu yazı için teşekkürler.

ebru çamur

Leave a comment

Please note, comments need to be approved before they are published.