YAZAN: DİLEM CENGİZ
Uçuşan tüyleri, rengarenk boncuk ve taş süslemeleri ile bugün hala vazgeçilmez olan dream catcher, bizdeki adıyla düş kapanı 1980’li yıllarda popülerleşir. Bugün hala severek aldığımız ya da kendi el emeğimiz olarak yaptığımız düş kapanının tarihi ise Kızılderililere, özel olarak Ojibwa kabilesine kadar uzanır.
Ojibwa halkı, düş kapanına örümcek anlamına gelen “asabikeshiinh” adını verir. Efsaneye göre bir “Örümcek Kadın” topraklarındaki tüm insanlara ve çocuklara göz kulak oluyordu. Ancak kabile büyüyüp yayıldıkça herkesi korumak zorlaşmıştı. Böylece kabilenin anneleri ve büyükanneleri, söğüt çemberi üzerine ağlar örerek, her çocuğun yatağının üzerine asacaktı.
Yerel halkların, özellikle yeni doğan bebeklerin beşiklerine astığı düş kapanı, zaman içerisinde çeşitli kültürel değiş-tokuşlar, kabileler arası evlilikler aracılığıyla birçok farklı topluluk tarafından benimsendi. Bunun bir getirisi olarak 1960’larda Kızılderililerin yaygın olarak kullandığı bir sembole dönüştü.
Kızılderililer, düş kapanlarını kırmızı söğüt dallarının üzerine ısırgan otu sapından elde ettikleri iplerle dokurdu. Bu dallar taze olarak toplanır, bir daire içerisinde kurutulurdu. Süslemek içinse doğal tüyler ve yarı değerli taş kullanırlardı. Her ağa mutlaka bir taş konurdu çünkü bu taş yaşam ağında tek bir yaratıcı olduğunun sembolüydü.
Düş kapanı formunun her bölümü başka bir anlam taşır. Dıştaki dairesel şekil başlangıç ve bitişi olmayan sürekli yaşam akışını ve dünyayı temsil eder. Aynı zamanda güneşin ve ayın her gün gökyüzünde sürekli bir döngü içerisinde nasıl hareket ettiğinin de simgesidir. Orta kısımda bulunan ağ, örümcek ağının bir taklidi olarak karmaşık dokunur. Ağın merkezindeki boşluk ise kalptir. Tüm iyi rüyalar burada filtrelenir. Boncuklar ise bazı kültürlere göre örümcek, diğerlerine göre ise ağdan geçemeyen iyi rüyaların fiziksel formudur.
Geleneksel olan bu düş kapanları insanların pozitif, iyi rüyaların görmesi ve olumsuz, kötü rüyalardan korunması için tasarlanmıştı. Yeni doğan bebeklere huzurlu, güzel rüyalar vermek için beşiklerinin üzerine asılırdı. İyi rüyalar düş kapanının ortasındaki delikten geçer, tüyler aracılığıyla yatan kişinin üzerine akardı. Tüylerin en ufak bir hareketinin, güzel bir rüyadan bir başkasına geçişinin göstergesi olduğuna inanılırdı. Kötü rüyalar ise karışıktı. İyi rüyalar tüylerden akarken, kötü olanlar dokunan ağda yollarını bulamazlar, güneşin ilk ışıklarının vurmasıyla, sabah çiğleri gibi buharlaşıp yok olurdu.
Düş kapanları, sadece kötü rüyalardan değil; her türlü kötü etkiden koruma sağlayan takılar olarak da düşünülebilir. Bazı kültürlerde, iyi hayallerin ve fikirlerin ağda tuzağa düşeceğine ve kötü olanların merkezdeki delikten geçip kaybolacağına inanılır.
Günümüzde tasarlananlar da temelde aynı olsa da farklı stillerde ve çeşitli malzemelerde yapılmış düş kapanları üretiliyor. Bu düş kapanları büyük, renkli ve plastik malzemelerden yapılırken, geleneksel düş kapanları oldukça küçük, ahşap, deri, ip ve gerçek tüylerle yapılır. Birçok Kızılderili ise, düş kapanlarının yanlış kullanıldığına ve anlamlarının kaybolduğuna inanıyor.